Sigorta Yaptırsak mı Yaptırmasak mı
hayır ve şerrin Allah’tan olduğu bir dünyada; sigorta şirket değil, şirktir.
Twitter’da “tuborger” isimli bir kullanıcı paylaşmış yukardaki cümleyi. Tuborger’ın sisteme ilişkin kinayesi, ülkemizde sigortanın yaygınlaşmasının önündeki en büyük engellerden biri olarak kabul ediliyor. Bir yanda dini kaygılar, “sigorta yaptırmak günah mı?”, “sigorta yaptırmak caiz mi?” gibi inananların kafalarını kurcalayan sorular, öbür yanda hem dini ögelerimiz hem de kültürel mirasımız ile harmanladığımız kadercilik anlayışıyla birlikte, maalesef toplum olarak zorunlu haller dışında sigorta yaptırmıyoruz.
Sigorta, karşılaşabileceğimiz bir takım riskler için ödediğimiz prim karşılığında, bu risklerden doğacak zararların sigorta şirketi tarafından karşılanmasını amaçlayan bir risk transferi şeklidir. Örneğin, bugün ev sahibi olan herkesin yaptırmak zorunda olduğu DASK zorunlu deprem sigortasının temel amacı, ilerde yaşanabilecek bir deprem felaketinde zarar gördüğünüz takdirde, zararınızın karşılanmasıdır. Deprem kuşağında olan ülkemizde, 17 milyon konuttan yalnızca 5.7 milyonunun yani %33’ünün sigortalı olduğunu düşünürsek, aslında toplum olarak sigortaya karşı duruşumuz daha net olarak anlaşılmış olur.
Türkiye’deki sigorta şirketleri sıklıkla ülkemizdeki insanların kaderci oldukları gerekçesiyle sigorta yaptırmaktan kaçındıklarını söylüyorlar. “bana bir şey olmaz”, “ne gelirse Allah’tan”, “atın ölümü arpadan olsun”, “acı patlıcanı kırağı çalmaz” gibi kültürümüze yerleşmiş ve gün içerisinde sıklıkla duyduğumuz onlarca deyim var. Bunları sıklıkla uygularken, “eşeğini sağlam kazığa bağla” gibi öğütleri maalesef göz ardı ediyoruz.
Haftada en az birkaç kere telefonum bana sigorta satmayı amaçlayan bir şirket tarafından aranıyor. Bazıları işsizlik, bazıları hayat, bazıları da hırsızlık sigortaları satmaya çalışıyorlar. Telefondaki satıcı, beni ikna edebilmek adına kanser olmamdan tutun da, evime hırsız girmesine kadar binlerce kötü örnek vererek beni ikna etmeye çalışıyor. Her seferinde de bir bahane bulup reddediyorum. Çünkü maalesef sigorta şirketlerine güvenmiyorum. Satana kadar etrafımızda pervane olan bazı sigorta şirketleri, bir sorunla karşılaştığımızda ise tazminat ödememek için tabiri caizse bin takla atıyorlar. Örneğin, yıllardır şirketimin yapmış olduğu bir sağlık sigortası var. Geçenlerde gözlerimdeki bir sorun nedeniyle olduğum muayene sonrası, doktorun muayene formuna yazdığı bir ifadeden ötürü, bu rahatsızlığımın kapsam dışı olduğunu ve muayene ücreti ödemem gerektiğini belirttiler. Bir şekilde sorunum halledildi, ama o gün anladım ki, sigorta kapsamının çok geniş olmasına rağmen, kronikleşme ihtimali olan herhangi bir rahatsızlığımda tedavi masraflarımın karşılanması imkansızlaşacak. İnternette konuyla ilgili binlerce örnek bulabilmek mümkün.
Öte yandan, sigorta şirketleri de bize güvenmiyor, çünkü her yıl suistimaller yüzünden milyarlarca lira tazminat ödemek durumunda kalıyorlar. Yani sektörde karşılıklı bir güvensizlik söz konusu. Yakın zamanda tamamlayıcı sağlık sigortası, sorumluluk sigortaları gibi ürünlerin de etkin kullanılmaya başlamasıyla, genişleyecek olan sigorta sektöründe, eksilen güveni arttırmak amacıyla yeni düzenlemeler de beklenebilir. Şu durumda dahi, bazı ünlülerin göğüslerini, burunlarını ya da bacaklarını sigortalattığını düşünürsek, temel risklerimiz için sigorta yaptırmamız şart. Başımıza gelecek herhangi bir olumsuzlukta, bizim ya da sevdiklerimizin hayatımızı bıraktığımız yerden sürdürebilmeleri, yıllarca çalışıp didinerek yaptığımız birikimlerin bir sarsıntıda beton yığınına dönmemesi için sigortalanmalıyız. Sigorta yaptırmadan önce, risklerimizi çok iyi analiz etmeli, iyi bir şirket seçmeli ve altına imza attığımız poliçenin kapsamına dikkat etmeliyiz. Tüm bunları yapıp, eşeğimizi sağlam kazığa bağlarsak, karşılaşacağımız türlü felakette tutunacak bir dalımız olur. Bir sigorta şirketinin dediği gibi:
Dünya’nın bin türlü hali var.